Geleceğimiz Kimin Ellerinde?
Yağmur Yıldırım
Günümüz dünyasında yaşadığımız onca sorun varken geleceğimiz hakkında düşünemez olduk. Hani küçükken bizlere hep bahsedilen o parlak gelecek, bir gün gelecek mi acaba diye sormadan edemiyoruz. Bunun cevabı biraz meçhul ne yazık ki. Hatta çoğu kez gelecekte kendinizi nerede görüyorsunuz veya bundan on yıl sonra nerede olacağınıza inanıyorsunuz gibi soruları pek çok kez duymuşuz ve pek çok kez de cevaplamışızdır. Peki, nasıldır cevaplar? Güzel ve parlaktırlar. Çünkü insanoğlunun bu inancı, bu umudu taşımaya ihtiyacı vardır. Theo Colborn, Dianne Dumanoski ve John Peterson Myers, bir araya gelip ele aldıkları, Our Stolen Future: How We Are Threatening Our Fertility, Intelligence, and Survival? [Çalınmış Geleceğimiz: Kendi Doğurganlığımızı, Zekâmızı ve Hayatta Kalmamızı Nasıl Tehdit Ediyoruz] (1996) adlı kitaplarında insanoğlunun geleceğe dair umutlarını nasıl ellerinde tutmaları gerektiğini bilimsel bir dedektif hikâyesi tadında anlatarak asıl geleceğin insanların kendi ellerinde olduğunu göstermeyi amaçlamışlardır.
Our Stolen Future için tümevarım yöntemiyle yazılmış distopik bir bilimsel hikâye diyebiliriz. Roman, çeşitli bilim insanlarının hayvanlar ve insanlar üzerinde yaptığı bilimsel deneyler ışığında ilerler. Bu deneyler sayesinde bilim insanları insan hayatının birçok yerinde bulunan kimyasal maddelerin ve çeşitli kontaminasyonların ne kadar ölümcül ve kansere yol açacak zararlı maddeler olduğunun farkına varırlar. Bu bağlamda, hayvanlar üzerindeki kimyasalların etkisinin onların hormonlarını bozacak türde olduğunu fark ettiklerinde, ayrıca insanın biyolojik yapısını incelemeye de yoğunlaşırlar. Bu yüzdendir ki; roman bir serüven tadında ele alınıp okunabilir. İlk bölümlerinde çeşitli hayvanlara değinilmiş ve bu hayvanların biyolojik dengesinin ekolojik sebeplerden dolayı nasıl değiştirildiğinden bahsedilmiştir. Örneğin, Gilbertson adlı tecrübeli ve bilgili bir biyolog martı kolonisi üzerinde yaptığı gözlemler sonucu kuşların %80’in yumurtalarından daha çıkmadan önce öldüğünü ve hatta bu ölü yavru kuşlarda çeşitli biçim bozukluklarının olduğunun farkına varıyor. Bu gözlemlerle yetinmeyen Gilbertson, kuşlardaki söz konusu biçim bozukluklarına yol açan şeyin ne olduğunu bulmak için çeşitli araştırmalar yapıyor ve Great Lakes çevresindeki dioksin adlı kimyasalın yol açtığı kirliliğe ulaşıyor. Roman boyunca daha birçok bu türde araştırmalar ve gözlemler yapan biyologlara rastlayabiliriz.
Biyolojik varlığımızın değişmesine yol açan en önemli faktörlerden biri de hormonlarımızdaki bozulmalar ya da diğer bir deyişle hormonlarımızın maruz kaldığı çevresel faktörler sonucu uğradığı değişimlerdir. Bizler her gün içtiğimiz suyun, geçtiğimiz yolların hatta girdiğimiz denizin bile bizde oluşturduğu biyolojik hüsranın farkında değiliz. Oysa göremediğimiz, dokunamadığımız ama her an yanımızda bulunan onlarca kimyasal birleşimlerle birlikte yaşamaktayız. Bu zararlı maddeler insanoğlunu sadece kanser etmekle kalmıyor, Our Stolen Future’da öne sürüldüğü üzere kümülatif güçleri ile tüm vücudumuza işliyor. O anda belirmeyen, ama yıllar sonra bir yerlerden patlak veren bu kimyasal maddeler, ya da hormon bozucular, geleceğimizden daha kaç yıl çalacak kim bilir?
Şu bir gerçektir ki, bir annenin yemiş olduğu herhangi bir şey anne sütüne geçip oradan bebeğin kendisine geçiyor. Our Stolen Future bunun en güzel örneğini Great Lakes balıklarını yemiş annelerden söz ederek veriyor. Bu balıkları yiyen anneler veya anne adayları – çünkü bu etkileşim sadece hamilelik sürecini kapsamıyor – çocuklarının gelişimlerini ne derecede etkilediklerinin farkında bile değiller; ama bu çocukların ya zekâ gelişiminde ya da herhangi bir fiziksel gelişiminde hep sıkıntılar meydana gelmekte. Hormonlarımızın veya genlerimizin dış etkenlere karşı çok savunmasız olduklarını düşünürsek eğer, onlara karşı yapılan her saldırı sonucunda ne kadar etkileneceğimizi kestirebiliriz. Hamile kadınlar sadece yedikleri, içtikleri veya gezdikleri yerlerden etkilenmiyor. Onlar ayrıca kendilerine çok yakın bulunan bir düşmana sahipler: doktorlar ve onların önerileri. Günümüzde tıp çok gelişmiş olsa da 1960’lar ve sonrasında böyle değildi. DES veya diğer bir adıyla dietilstilbestrol pek çok kez doktorlar tarafından çeşitli hamilelik semptomlarını geçirmek için hamile kadınlara öneri olarak sunuldu. Bu kimyasal madde, insan yapımı östrojen olarak da biliniyor. DES’in insanın biyolojisinde oluşturduğu hasar hemen ortaya çıkmayabilir fakat yıllar sonra çocuğunuzda veya torununuzda herhangi bir probleme yol açabilir, belki de onun hayatına mal olabilir. Bazen ise annesi DES almış bir kız büyüdüğünde ve cinsel organları geliştiğinde rahminin farklı bir biçimde olduğunu veya hiç olmadığının farkına varabilir. Eğer böyle bir şeye tanık olan bir tanıdığınız varsa, geçmişinde ailesinden birinin DES kullanmış olma olasılığı yüksek diyebiliriz. Ayrıca, bu sentetik östrojen sadece insanlarda kullanılmamış, hayvanlar üzerinde de kullanılmıştır. Hayvanlar üzerinde kullanılmasının amacı tabi ki hayvanın daha hızlı büyümesine yol açmasında yatıyor. Our Stolen Future’da hayvanların laboratuvarlarda denek olarak kullanılmasından ve onların insanlar için uyarıcı bir materyal olarak nitelendirilmesinden bahsediliyor. Çünkü kitap bir hayvanın kimyasal maddeye verdiği tepki ile insanın tepkisinin paralel olduğunu öne sürüyor.
Our Stolen Future DES gibi daha nice kimyasallardan ve onların insanoğlu üzerindeki etkilerinden bahsediyor. Kitabın kısaca odak noktası, yaşadığımız dünya üzerinde maruz kaldığımız kimyasal maddelerin bizim biyolojik dünyamıza işleyip geleceğimiz için ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne sermektir. Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere bizler ilerde soyumuzu devam ettirecek nesilleri bile tehdit eden varlıklarız. Bu anlamda, insanoğlu farkında bile olmadan kendi geleceğini kendinden çalıyor. Evet, bizler doğurganlığımızı, hayatta kalmamızı ve hatta zekâmızı tehdit ediyoruz ve hatta onları, bir bakıma, geleceğimizi tükettiğimiz gibi tüketiyoruz.
Sonuç olarak, bu yazımı gelecekten gelmiş bir yazı olarak algılayın ve dikkatlice okuyun. Çünkü benim gördüğüm gelecek sizin o umduğunuz parlak geleceklerden değil ne yazık ki. İnsanoğlu kendi geleceğini kendi elleriyle yok etmek üzere. Bu anlamda, Our Stolen Future çalınan, hatta çalınmış geleceğimizi geri almak için savaşan önemli bir kitaptır. Bu yüzdendir ki dikkatle okunmalı ve her kelimesi dikkate alınmalı. Kısaca; beyninizi, aklınızı ve vücudunuzu uyuşturan kimyasalları defetmek istiyorsanız eğer, kitabın kapağını açın ve gerisini kitabın sayfalarına bırakın. Tam bir panzehir gibi değil mi?
Kaynakça
Colborn, T., Dumanoski, D., & Myers, J. P. Our Stolen Future: Are We Threatening Our Fertility, Intelligence, and Survival? A Scientific Detective Story. New York: Dutton, 1996.